Pandemi hastanesi olmayı belirleyen kriterler nelerdir?
Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan genelgeye göre enfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji, göğüs hastalıkları, iç hastalıkları uzmanı doktorlarından en az ikisinin bulunduğu ve üçüncü seviye erişkin yoğun bakım yatağı bulunan hastaneler pandemi, yani salgın hastalıklarla mücadele hastanesi kabul ediliyor. Bu kapsamda Vehbi Koç Vakfı Sağlık Kuruluşları çatısı altında faaliyet gösteren Amerikan Hastanesi ve Koç Üniversitesi Hastanesi’nin pandemi hastanelerine dönüşmesiyle birlikte salgınla mücadelede hizmet vermeyi sürdürüyoruz.
Hastanelerinizde koronavirüs kapsamında ne gibi önlemler alındı?
Çalışma arkadaşlarımız ve misafirlerimizin güvenliği için Enfeksiyon Hastalıkları Komitesi ve klinik liderlerimizle oluşturduğumuz ortak kararlar doğrultusunda, tedbirlerimizi titizlikle uygulamaya aldık. Bu kararlarımızı Sağlık Bakanlığı’nın COVID-19 ile mücadele genelgelerine uygun şekilde bir aksiyon planı oluşturarak hayata geçirdik ve süreci tüm kuruluşlarımızda tek elden yönettik.
Koronavirüs yönetiminde sağlık sistemimizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Sağlık sistemimizde değişmesi gereken noktalar var mı? Bunlar nelerdir? Salgın sürecinde farklı ülkeler farklı deneyimler yaşadı. Bazı ülkeler büyük kayıplar verirken bazıları hastanelerdeki süreci daha iyi yönetebilme şansına sahip oldu. Sizce bunun arkasındaki nedenler neler?
Bu süreçte, Türkiye’nin sağlık altyapısının ne kadar güçlü olduğunu hep beraber gördük. Kişisel görüşüm Amerika, İngiltere ve Avrupa’dan daha başarılı olduk. Empatiyle hareket ederek, toplumun ihtiyacı olan her kesimine hızlı müdahale edip ilaçlarını sağlayarak sosyal devlet yapısına sahip İsveç gibi İskandinav ülkelerinden de daha başarılı olduk. 100 bin kişi başına düşen doktor ve hemşire sayımız Avrupa’ya göre daha az olmasına rağmen sağlık ordumuz hızlı, planlı ve özverili çalışmasıyla bu açığı kapattı. Ayrıca Bakanlık ve Bilim Kurulu planlarını kamu ve üniversite hastanelerine ve özel hastanelere gerekirse 2-3 günde bile tedavi planını değiştirerek tek elden hızlıca uygulattı. Yatak kapasitemiz yeterli olduğu için testi negatif ancak tomografide pozitif olan bütün vakalar hastaneye yatırıldı. Uygulanacak olan tüm ilaçlar belliydi ve hepsi de Sağlık Bakanlığı tarafından sağlanmıştı. Yoğun bakım ve ventilatör sayımız Avrupa’nın üzerinde ve kişi başına düşen tomografi sayımız özellikle İstanbul’da Avrupa’dan fazlaydı. Bütün bunların refleksleri hızlı bir tedavi müdahalesiyle erken dönemde uygulanması, ölüm oranlarının da çok düşük seyretmesini sağladı. Genç nüfus oranımızın fazla olması ayrı bir şanstı. Devletin maske, dezenfektan, ventilatör üretimi için özel sektörle birlikte hareket etmesi halka güven verdi. Filyasyon dediğimiz kaynağın bulunması için gerçekleştirilen iz sürme çalışmasında büyük bir ekiple çalışılması başarı getirdi. Tüm bunların sonucunda COVID-19 dünya krizinde ülkemiz şu ana kadar başarılı bir sınav verdi.
Sizce koronavirüsle birlikte salgın hastalıkların tedavisi ve onlara yönelik önlemler bundan sonra sürekli olarak hastanelerin gündeminde mi olacak? Koronavirüs riski azaldığında ya da ortadan kalktığında sağlık sektörünü neler bekliyor?
Salgın hastalıklarla planlama ve mücadele, toplumlarda modern tıbbın başlangıcından itibaren hep vardır. Veba, kızamık, verem, İspanyol gribi yani influenza vb. onlarca hastalık bu sayede ortadan kaldırıldı ya da tehdit azaldı. Korona, pandemi haline gelip tüm dünyanın sorunu olunca farkındalık oluştu. Bu hastalık da sürekli mutasyona uğrayan grip, yani influenza gibi hep hayatımızda olacak. Aşının ve tedavi edici ilaçların bulunması ile gündemden düşecek ancak işin doğası gereği yeni bulaşıcı hastalıklar gündeme gelecek.
Bundan sonraki salgın hastalıklar için sağlık sektöründe bir değişiklik olacak mı? Yeni birimler ya da uzmanlık alanları oluşacak mı?
Burada önemli olan toplum sağlığına yapılan yatırımlar olacak. Koruyucu hekimlik ön plana çıkacak. Dünya değişecek, en azından sağlık sistemleri sorgulanacak. Amerika’da anne bebek ölüm hızının Türkiye’den yüksek olduğunu, sadece parası olana hizmet verildiğini biliyoruz. Belki kişi başına düşen sağlık harcamaları, ülkelerin silah sektörüne ayırdıkları harcamaların çok altında… Bence bunlar sorgulanacak, ülkeler önlemler alacak, dijital tıbba yönelim artacak.
“Dijital tıp” kavramını biraz anlatır mısınız? Bu tanım neyi ifade ediyor ve VKV Sağlık Kurumları olarak dijital tıp ile ilgili herhangi bir çalışma yapıyor musunuz?
Gelecekte hastaneler arasında fark yaratacak olan, hastanenin ve sağlık personelinin dijitalleşme sürecini tamamlaması olacak. Artan yaşlı nüfusu, kronik hastalıkları ve bu pandemi sürecinde gözlemlediğimiz gibi hastaları hastane dışında tedavi ve takip edebilmemizi gerektirecek. Giyilebilir sağlık teknolojileri ve teletıp, tam olarak bu noktada devreye girerek hastanın evden monitörizasyonu ve mobil sağlık ekipleriyle, durumu daha kritik olan hastalara hastanelerin daha hızlı hizmet verebilmesini sağlayacak. Bu anlamda Vehbi Koç Vakfı Sağlık Kuruluşları’nda Dijital Dönüşüm Ofisi kapsamında çeşitli uygulamalar hayata geçirdik ve yeni çözümler üretmeye devam ediyoruz. Örneğin hastaların sağlık kayıtlarına anlık ve dijital ortamdan ulaşabilmesi, sağlık süreçlerine daha hâkim ve katılımcı olabilmeleri adına “Koç Healthcare” mobil uygulamasını geliştirdik. Hastalarımızla dijital platformlar aracılığıyla bağlantı kurabilmek dijital dönüşümün ilk aşaması oldu. Geliştirdiğimiz “Koç e-Sağlık” online hizmetimizi karantina döneminde hızla hayata geçirdik. Böylece hastalarımız hastanelerimize gelmeden ilgili doktorla online görüşme yapma fırsatı yakaladı. Bunların yanı sıra dijital tıp alanında, hastalarımızın dijital ortamda günlük olarak uyku, ruh hâli, iştah, fiziksel hareket gibi parametrelerini değerlendirecek ve aldıkları ilaçlara göre bu parametrelerin nasıl değiştiğini inceleyecek bir yazılım üzerine çalışıyoruz. Mobil akut tedavi ekiplerimizle, dijital olarak takip edeceğimiz parametrelere göre hastaların taburcu edilme sonrası bakım, diyet, mindfulness, rehabilitasyon ve egzersiz gibi ihtiyaçlarını hızlı bir şekilde evde çözmeyi planlıyoruz.
Gelecekte benzer salgınlara karşı hazırlıklı olmak için bu dönemden sağlık sektörü olarak ne gibi dersler çıkarmalıyız?
Ülke olarak salgın ve deprem gibi toplum sağlığını tehdit eden olaylara dijitalleşmeden de yararlanarak daha planlı yaklaşıldığı, görev ve sorumlukların belli olduğu, belediyeler ve sivil toplum örgütleriyle iş birliğinin yapıldığı, mahalle sorumlularına kadar belli olan bir sistem için hazırlık ve yatırımlar yapmalıyız.
Günlerce ara vermeden çalışan ve hastalığı bulaştırma korkusuyla evlerine gidemeyen sağlıkçılar fiziksel olduğu kadar psikolojik anlamda da yıpranıyor. Psikolojik olarak herhangi bir destek alabiliyorlar mı?
2017 yılında “İyileştir Kendini” şiarıyla hastalarımızın yanı sıra çalışanlarımızın fiziksel, zihinsel ve ruhsal sağlıklarına katkıda bulunacak nitelikteki bütünsel yaklaşımları benimseyen “Code Lotus” projesini başlatmıştık. Pandemi sürecinde “Code Lotus Mindfulness Merkezi”miz muazzam bir performans göstererek yoğun stres altındaki çalışma arkadaşlarımıza yönelik tasarlanmış özel programlarla düzenli olarak online eğitimler verdi ve vermeye devam ediyor. Nefes egzersizleri, meditasyonlar ve farkındalık çalışmalarıyla arkadaşlarımızın huzurlu, mutlu ve güvende hissetmelerine destek olmaya gayret ediyoruz.
Bu röportaj, Koç Holding kurumsal dergisi Bizden Haberler’in Mayıs 2020 / 483. sayısında yayınlanmıştır.